Geometrik Artıs Gösteren Misafir Sendromu

Misafir denen olguya oldum olası gıcığım. Hani, sevdiğim arkadaşım eşim dostum amenna; ama hani şu gelen, geldiğiyle de kalıp bir türlü gitmeyen, hizmet ettiren, bir de beğenmeyen, hatta evi yeterince beğenirse bir de tutup senin tanımadığın kendi arkadaşını yanına getirmek suretiyle sayısı aritmetik değil geometrik olarak artan o yüzsüz mikrop ordusu var ya... hani o petri kabının dışına taşmış mukoid bakteri kolonisi, o kımıl zararlısı sürüsü hani... tıp bir kansere çare bulamadı bir de bunlara; o tipler...

Nasıl gıcığım...

Bana kalsa o grup tümden imha edilmeli, zaten. Olmayan yüzlerini alıp kezzaba falan daldırmalıyım; arkasından da Yonca Evcimik'i anarım "bandıra bandıra ye beni hiç doyamazsın tadıma, bütün nurmaralar bende sen de var benim farkıma" tadında... işte o zaman hakikaten tadına doyum olmaz o misafirin. Zaten sağda solda sürte sürte yeni tatlar kazanmıştır eti... insan eti pişirmenin 1001 yolunu da öğreniriz, sıkma canını hiç... nefretim o derece...


Ya geçen yaz benim Tombik Teyze'min evine bilmem kaçıncı dereceden nereden nereden dış kapının dış mandalı kuzenler gelmiş. Teyzemin de ekonomik durumu hiç iyi değildir; eşi vefat etmiş, üniversitede okuyan bir oğlu var, bay S...

Hehe, evet, bay S'nin annesi Tombik Teyze...

Dur, ne diyordum ben? Hah, Tombik Teyze'nin evine bir misafir kolonisi geldi. Bir hafta yerleştiler, suyunu tüpünü yemeğini falan kullandılar, teyzeme hizmet ettirdiler gittiler. Teyzemin evi kendinin, eşinin hayatta olduğu zamanlardan kalma; eğer satarsa yeni ev alamaz, parasıyla borçlarını kapatmak zorunda kalır, satmıyor. Evin önünde de benim şimdiye kadar görmüş olduğum en güzel havuz var - evet, bir zamanlar orada bizim de bir evimiz vardı.

Dağılmayayım. Geçen kış annem bu kuzenleri bir görmeye gittiğinde pişkin pikşin "e yazın zaten bizim tatile nereye gideceğimiz beeellii!" demiş kız. Ulan sen sordun mu da?? Belki işi var bu kadının? Yaylası var, bahçesi tarlası var, işi gücü var bu kadın senin hizmetçin mi?! Ama Tombik Teyze öyle iyi huylu bir kadındır ki, hayır diyemez. Ve sonuç olarak kendisi yaylada olmasına rağmen bay S evde diye bunlar bu yaz da bu eve gelirler...

Benim de o sıra arkadaşlarım geldi, biri Antalya'dan, biri İstanbul'dan. Onları aldım, havuza gireceğiz biraz... ama bu insanlar zaten çok fazla olduğu için annemin tanıdık görevliyle konuşması gerekti ki biz de havuza girelim. Bir şekilde havuza girdik çıktık, bay S'ye bira ısmarladık, biraz yüzdük eğlendik muhabbet ettik, akşam da evimize döndük. Kalmıyoruz biz; hem misafir değil "eş dost" kategorisindeyiz; çünkü evin içinde o anda yaşayan bay S bizim varlığımızdan memnun, bizimle oynayıp şakalaşıyor, kucaklıyor eğleniyor falan... tabii ki bayan S yok ortalıkta bu sırada; olsa mümkün değil...

Ay kızın arkasından da ne konuştum... tam görümceyim, bu kadar olur!

Neyse, ertesi gün de gittik, yanımda yine bay S'nin de tanıdığı Ankara'dan iki günlüğüne gelmiş insan evlatları ve önceki günkü tayfa... eve bir girdik ki içeride koca bir sürü oturmuş otlanıyorlar... bay S kendini odasına kapatmış, burnunu uzatmayı reddediyor ki hakkı da var. Sindi benim arkadaşlar köşeye, şortlardan bikinilere geçiyoruz, eşyaları nereye koysak falan; ben de, akraba ya, mecbur selamlaşıyorum... baktım benimkiler fısıldaşıyorlar, o tarafa doğru seğirttim. Kedi döndü bana "Pabo..?" diyordu ki sormasına gerek bile kalmadı. Yüzü zaten her şeyi yeterince anlatıyordu... cevap verdim.

"Evet, bunlar mitozla çoğalıyorlar."

 Herkes aynı şeyi düşünüyormuş. Hatta benim İstanbullu arkadaşcağızım "bunlar mitozu da geçmiş blastomer aşamasında!" diye biraz baharatladı yorumumu. Önceden dört kişi olan misafir grubu, o gün sekiz kişiydi... öğrendim ki bunlar "gelin gelin buranın havuzu daha güzel" diye Mersin'de yazlığı olan arkadaşlarını da çağırmışlar yanlarına.... ev sahibinin ne haberi, ne de izni var... geçen sene de hem hizmet ettirmişler, hem beğenemeyip şikayet etmişler....

Ya ben yolarım böyle misafiri, var ya! Valizini pencereden kendisini kapıdan atar, kovarım evden; bir daha da yüzünü göresim gelmez! Bakmam ki suratına arkadaşım bakacak suratı yok ki bunların; yüzsüzler! Bulaşık var; "ay bırak bırak, tatile mi geldik iş yapmaya mı" diyorlarmış. Ulan madem tatile geldin, geceliği kişi başı 80 lira; bayıl o parayı, bulaşığı ben yıkarım, hadi bakalım! Siktir git evladım, tatil köyü mü yok gidecek? Misafirliğe böyle mi gidiyorsun sen? Ay vallahi boğacaktım, içimde patladı.

Şimdi nereden aklıma geldi dimi bu? Benim bir Minion arkadaşım var; evlerine o kadar art arda misafir gelmiş ki boğulmuş kız, "durmam evde" diyor. Hayır; bunlar ana kız yaşıyorlar ufacık bir evleri var, bir de kardeşi var öpücük balığım diye sevdiği (ulan dana kadar olmuş adam üniversitede, kız hala ablasının küçücük öpücük balığı diye seviyor yaa!!), evlerinin bir özelliği falan da yok; gelen gelene! Düşün bir, bu kadın çalışıyor, bu çocuk okuyor, işleri güçleri var mı, yorgunlar mı, uygunlar mı...

Yine en doğru lafı öpücük balığı söylemiş... "ev kerhaneye döndü resmen"!!

Şimdi gel de misafire gıcık olma.

Bana "misafir" diyen adamı yakarım; vallahi yakarım. İşsiz adamın işi öyle misafiri ağırlamak, işin varsa işkence. Ben çekmem arkadaş, çekemem. İşim gücüm var benim. Sevdiğim adam gelsin kalsın başımın üstünde yeri ki zaten sevdiğim adam beni düşünerek gelir; ama öyle dış kapının dış mandalı benim evime gelir, sorgulamadan kalır, bir de ona otelde kalıyormuş gibi hizmet etmemi beklerse var ya ben onun o ağzını... yüzünü... atomlarına kadar da ayırmazsam...

Bizde böyle!! Yerse!!