4 Eylül 2014 Perşembe

Nöbetlerden Pabo Bildiriyor

Yeni bir gece ve yine karşınızda tuhaf hikayelerle ben... tuhaf değiller muhtemelen aslında da şu aralar manik ataklarımın arasında çenem çok düşük benim, fikir uçuşması halindeyim, yazmazsam çeneme vuruyor. Odada elimde bilgisayar var hadi de ders arkadaşım şu ara benden çok şikayetçi galiba onun hayat enerjisini sömürüyorum. Ruh Emici gibi...

Olabilir mi?

Nöbetlerden nöbet beğenmiyorum henüz; ama hayatımın ilk nöbetinden çıktım, sadece saat dokuza kadar sürdü ve o kadar yorgunum ki galiba birazdan devrilip yatacağım. Zira yarın da erken kalkmam lazım. Üstelik bugün hayallerim yıkıldı da biraz.

Psikiyatri nöbeti dediğin şeyde kafaları ilaçla çekip parti parti takılmıyorlarmış. Nöbet dediğin neymiş biliyor musunuz? Deskte oturup sekreterlik yapıyormuşsun!! "Alo? Evet psikiyatri servisi... n-ne? Beda.... Bedha... Be- Bediha?? Peki, bir saniye. BEDİHA HANIIIIMM!!!"

Bir yerlerden tanıdık geliyor mu size de?


Hayır, komik olan ne, biliyor musunuz? Deskin altına bir kağıdı düzgünce yapıştırmışlar, üzerinde kurallar yazıyor; kurallardan biri diyor ki "telefon gelen hastayı bağırarak çağırmak yasaktır"... kim neresiyle umursuyor acaba bu yazıları? Gerçi bunun dışındaki kuralları oldukça umursuyorlar ya, istisna olan bu, galiba. Tabi, kim on saat gidecek hastayı bulup getirecek; çağır, gelsin!

Genel olarak uyulacak kurallar da basit, üstelik: sadece her şey yasak, o kadar!!

Serviste ip yasak. Eşofmanlar bile ipli değil lastikli olacak. Odalarda telefon yok, deskte duran telefonlardan da birini aramak yasak. Belli saatler dışında görüşme almak yasak. Odalarda yatak yok; açılıp kapanan kanepelerden var. hastalara çarşaf yastık veriyorlar, hastalar gece yataklarını yapıp gündüz topluyor. Hastanın sekreterliğe girmesi yasak. Deskte porselen bardak vs. bırakmak, deski birazcık da olsa dağınık bırakmak yasak. Doktor özel izni olmadan kapıdan çıkmak yasak. Kadının biri saat başı sadece gelip "saatim doldu mu" diyor, ona bir sigara veriyorsun. Saat başı bir sigaraya izni varmış, sigarası da deskte duruyor...

Üç tane sandalye vardı deskte, biz de üç stajyer oturmuşuz sıra sıra, birimiz telefonların yanında... arkadaşım baktı telefonun birine, "alo, alo" dedi, sonra kapattı. Bazen telefon çalıyor, hiçbir şey söylenmiyor, geri kapanıyor. "Bana da oldu ondan psikiyatrinin bir sapığı var ya arayıp duruyor galiba sesini dinliyor" dedim kıza... dönüp posta amcaya sordu; "abi arıyor hiç ses gelmiyor, bu normal mi?" diye... amca sırıttı...

"Burası psikiyatri, burada her şey normal!"

Amca anlatıyor, bazen burada telefon çalıyormuş, açıyorlarmış telefonu, birisi nefes almadan bildiği bütün küfürleri saydırıyormuş, ana avrat düz... "alo?" deyince de çat, kapatıyormuş. "Buranın eski hastalarından biri herhalde numarayı da biliyor, galiba buradan nefret ediyor." diyor amca... hani üzerinden espri yapmaya gerek bile yok; kendisi bir harika olayın! Güldük, haliyle.

Sonra bir ara köşede kitap okuyarak oturuyoruz yine, içeriden bir ses geldi, çığlık gibi böyle "AWOOOOO.... AWOOOOOOOO...." sanırsın çiftleşme döneminde kurt uluyor. Hiç kimse tepki vermedi ya! Bir Allah'ın kulu dönüp de ilgilenmedi sesle. Biz üç ahmak, tabi sudan çıkmış balık gibiyiz, hiçbir fikrimiz yok bu işler hakkında, stajyer başımıza tuhaf tuhaf bakışıyoruz bu ne diye... ama posta amca çoktan demiş diyeceğini... burası psikiyatri, burada her şey normal...

Zaten arkadaşlardan biri ameliyatlı, dokuz günlük daha, derse gelip nöbete kalıyor yavrum kıyamam... onun hastası geldi yanımıza. Ben böyle adam görmedim hayatımda. Soruyorsun; "ben çok iyiyim benim bir şeyim yok ben çok memnunum hayatımdan" diyor; ama görsen, adamın şaftı kaymış. Sürüyor böyle ayaklar yerde, kambur, ipince adamda göbek maşallah sekiz aylık ikizler gibi, gözlerinin feri gitmiş... korktum şerefsizim. Bana o hasta gelse yeminle bir halt soramazdım adama.

Allahtan bizi erken saldılar çayıra. Mevlam kayırdı herhalde. Yok ya, o öyle olmuyordu, değil mi?

O değil de, bugün öğrendim ki bizim eziklenen stajyer sorumlumuz aslında bizi bayağı koruyormuş. Geçen gün öğleden önce biz boşken "gidek mi biz" diye sorduyduk; "gitmemenizi istiyorlar ama giderseniz karışamam tabi, yalnız hastalarınızın yanındaydınız" dedi. İntern arkadaş görmüş, kıdemli asistan "nerede stajyerler nere gitti?" diye kızıyormuş; bizimki yine eziklenmiş "abi ben gönderdim onları, boşlar sanmıştım, ben yanlış anlamışım herhalde..." diye... bir sevgi besledim kendisine o an. Ay bir de biri övünce kulaklarına kadar kızarıyor yavrum, çok sempatik! Kaç yaşındadır, acaba?

Yok be, o kadar da umutsuz değilim!

Ama umutsuzluk deyince aklıma yazın ortasında çekirgem Ayhanlı'dan Sky'la yaptığımız "ağda durumuna göre elbise alımı" muhabbeti geliyor... o çok umutsuz bir durum yaa!

Hani benim gibi maymunsal düzeyde kıllı olan kızların hepsi bilir... ağdaya gidersin ve üç gün rahat edersin. O üç günden sonra çıkmaya başladı mı bir hafta giydiğin kıyafetler vardır... sonra da çıktığı zaman yeniden ağdaya gidilebilecek kadar uzamasını beklerken girdiğin tesettürler vardır... "hemen sonrası, ilk bir hafta, kalan üç haftası diye ayırarak alıyorum elbiselerimi yaaa!!" diye isyan ettiğin an var ya, Sky-nim... o an içim öyle bir cız etti ki...

Allah epilasyondan razı olsun, yemin ediyorum artık yarım kollu tişört görünce vampir gibi tıslıyorum. Aldığım yarım kollu her şey o kadar kayık yaka ki altına renkli atlet giymek gerekiyor! Ki onlar da tam kapatıyor sayılmaz. Yemin ediyorum, nasıl bir travmaysa o; baktım, iki yıldır aldığım her yazlık şey kolsuz, askılı veya... şey, kolsuz. Straplez konusunda düşecek diye fobilerim var da. Ama sonuçta burada esas dikkat çekilmek istenen konu belli, dinimiz amin!

Tavsiye olunur; bulun, paraya kıyın ve gidin. Asla pişman olmayacaksınız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder